Hayır efenim, “aypoh” diye okunmuyor, “ipuh” diye okunuyor. Ve “aypoh” diye telaffuz ettiğiniz zaman tartışmasız karşınızdaki Malezya’lı görevlinin sevimli gülümsemesine maruz kalıyorsunuz.

Kuala Lumpur’dan bir heyecanla kurtulmak için Kuala Sentral’a vardığımda içimde kıpırdanmalar başlamıştı. Uzun süredir tekrar yola çıkacağım için heyecan hissetmiyordum, bu iyiye işaret olsa gerek. Sentral denilen yer Malezya içinde istediğiniz her yere gidiş için bilet bulabileceğiniz bir yer. Bense henüz otobüsle mi yoksa trenle mi gidip gitmeme arasındayım. Önceki otobüs deneyimimden aklımda kalan şey dışarısı ne kadar sıcaksa otobüs içinin de o kadar soğuk olduğu. Bildiğin et koysan açıkta 2 hafta durur bozulmaz öyle bir soğuk. Beni yakından tanıyanlar kışın tarzan gibi dolaştığımı bilir ve buna rağmen eğer soğuktan şikayet ediyorsam biliniz ki gerçekten soğuk!

Güvenlik görevlisiyle konuşurken bir grup kız geliyor yanıma, gülüşerek nereli olduğumu ve nereye gideceğimi soruyorlar. Nereli olduğumu soran herkese sorduğum aynı soruyu soruyorum, “Sizce nereliye benziyorum?” . Bu sorunun cevabı her zaman hoşuma gidiyor, bazen değişik cevaplar alıyorum. İkisi İtalyan, biri İspanyol, biri de Azerbaycan dedi. İtalyan ve İspanyol’u daha önce de duydum ancak Azerbaycan ilk oluyor!. Şu ana kadar tahminler arasında da en yakını o oldu, hemen ekleyeyim en desteksiz sallayan da Güney Afrika demişti. 2-3dk lık bir geyik sonrasında trenle gitmemin benim için daha iyi olacağını söylediler. Ben de tren biletimi alıp beklemeye başladım nitekim 3-4 saat var daha. Starbucks’ın bahçesine oturup internetini sömürmeye başladım. Sabah evden çıktığımdan beri hiç bir şey yemedim ve açlıktan midemde ufak çapta bir darbe girişimi başladı. Çakma burger king tarzı bir yere girip menüde gayet güzel görünen bir hamburgeri seçiyorum. Keşke fotoğrafını çekseydim diyorum şimdi ama açlıktan saldırmışım. Hamburgerin büyüklüğü eğer kasarsam tek seferde hepsini yutabileceğim kadar küçüktü. Ucuz olan her zaman fazla olmayabiliyormuş :)

IMG_3700

 

 

Trene binerken Hindistan’dan aldığım bileklik birden parçalara ayrılıyor ve dağılıyor. Bu konuda batıl bir inancım var, o da bileklik beni ne zaman nerede bırakmak isterse buna karşı gelmiyorum. Evet salakça bir şey ama işte ben de böyle bir adamım. 2,5 saatlik rahat bir tren yolculuğu sonunda Ipoh’a ulaşıyorum ancak soğuk burda da çok farklı değil. Otobüs gibi trenin içi de felaket soğuk!. Deli gibi bir yağmur var, kalacak yer karşılığı ev işlerinde yardımcı olacağım Bella trafiğe takılmış durumda ve tren istasyonunun önü baya kalabalık. Arabaların fazla durmasına izin verilmiyor o yüzden Bella plaka numarasını söylüyor ve arabayı görür görmez gelmemi istiyor. 10dk sonra arabayı görüyorum ve atlıyorum içine. Benim gibi burada kalan bir başka gönüllü Japon Yohei ile de burada tanışıyorum.

Bella, devlet gazetesi için yazılar yazan bir transeksüel. Daha önceden bu konuda bir çok sıkıntı yaşadığından workaway ve couchsurfing profillerinde en başa bunu yazıyor ve “bununla bir derdi olan yazmasın” uyarısını koyuyor. Tayland’da zaten bu hiç problem değil ancak müslüman bir ülkede bu kimlikle yaşamak ne kadar kolay olabilir diye merak ediyordum zaten ve Bella tüm bunların cevabını verdi. Evet, her daim yaşam zor ancak buradaki halk bizim ülkemizdekine pek benzemiyor. İnsanlar çok büyük bir sevgi ve saygıyla karşılıyor bu kimliği. Kimse için bir zorlama yada baskı olmaması güzel. Bella’nın da karşılaştığı en büyük zorluklar zaten genellikle aşırı dincilerden geliyor ama neyse ki o kadar fazla değiller, en azından Ipoh’da bunlardan fazla yok. Ev çok büyük olmasa da bolca yatacak yer mevcut, benim yerim salondaki kanepe.

Evde yaşlı bir Hollanda’lı çift, 19 yaşlarında Alman bir çift, bir Japon piyanist bir de aylak ben bulunuyoruz, ve tabiki Bella. Hollanda’lı çift 7 yıl boyunca Afrika’da gönüllü işler yapmış ve buraya Bella’ya Fransızca öğretmek için gelmişler ancak Bella’nın işi başından aşkın olduğundan bunu yapabilecek gibi görünmüyorlar. Normalde bunun için 2 ay kalacaklarmış burda ancak Bella’nın pek öğrenmeye niyeti olmadığından gidecek alternatif bir yer arıyorlar.
Alman çift ise sevimli bebeler. İkisi de yeni kolej mezunu ve henüz üniversite’de hangi bölümü seçeceklerine karar vermemişler. Gap Year dedikleri üniversite hayatına atılmadan önce bir süre dünyayı gezmeye karar vermişler. Bunu yapan insanları gerçekten çok seviyorum ve özellikle bunu yapmalarını destekleyen aileleri daha da çok seviyorum. Bu tarz bir seyahatin çocukların geleceklerine ne denli büyük bir katkı sağlayacağının farkında olmaları çok büyük bir avantaj.
Japon Yohei ise içine kapanık tipik bir Japon. 32 yaşında ve 3 yaşından beri piyano çalıyormuş. Malezya’ya gelme sebebi de piyano çalabileceği bir yer bulabilmek ancak Ipoh kesinlikle bunun için yanlış bir yer. Bazı şeyleri anlamakta güçlük çekse de İngilizcesi çoğu Japon’a göre çok daha iyi.

Ipoh için şehirden çok büyük bir köy denilebilir. Benim için gayet güzel, sessiz ve sakin bir yer ancak gelenlerin burada 3-4 günden fazla kalması biraz zor gibi. Otobüs ile yarım saatlik bir yol sonunda bir kaç tapınak ve doğal parklara ulaşılabiliyor. Ertesi gün de zaten buraları ziyarete gittik ve gittiğimiz park benim gerçekten çok hoşuma gitti açıkçası.

IMG_3717

IMG_3724

Sanırım ben yeşilin içinde ancak huzur bulabiliyorum çünkü buraya gelir gelmez üzerimden baya bir yük kalkmış gibi oldu. Hollandalı çift ile uzun uzun gönüllü işler ve Afrika hakkında konuştuk. Vaktin nasıl geçtiğini anlamadım bile. Tapınak’da ise saçma sapan işler yaparak kendim olmaya devam ettim, bkz. video aşağıda :)

IMG_3738

IMG_3742

IMG_3746

 

Bu arada önceki yazımda Kuala Lumpur’da airbnb üzerinden kiraladığım odada kalmadığım 15 günün ücretini iade etmek istemeyen ev sahibini site üzerinden şikayet etmiştim ve şahane bir sonuçla geri döndü. Evdeki problemlerin fotoğraflarını da çekmiş olduğumdan bunları da şikayetime eklemiştim. Benim lehime bir karar döndü ve 15 gün iade edilmesine ek olarak bir sonraki airbnb rezervasyonum için de 100$ lık indirim gönderdiler. :) Müşteri memnuniyeti işte böyle olur!

Evde ki işlere gelecek olursak… Çok zorlu bir şey yok açıkçası benim için. Fırında sebzeli patates ve kurabiye, soslu makarna çeşitleri, tavuk kızartma gibi ıvır zıvır yemekler yapıyorum, bahçede ki kedileri besliyorum, çamaşır sepeti doldukça çamaşırları yıkayıp asıyorum, bulaşık yıkıyorum ve şu anda bu yazıyı yazarken baya baya bildiğin ev hanımı olmuşum onu farkediyorum. Kısır yapıp komşuları da davet edersem bu iş tamamdır.

IMG_3748

IMG_3766

 

IMG_3785

Akşamları genellikle küçücük salonda kıç kıça oturup muhabbet ediyoruz. Alman çiftlerden dişi olan Sarin’in babası Afgan ve Afganistan mutfağına ait bir tatlı ile sürpriz yapıyor. Benim kurabiyemin yanına bile yaklaşamaz ya, neyse… (çekemeyen ev hanımı tribim de tamamlandı). Genellikle pek sessiz duran Yohei’den bir şeyler çıksın diye biraz onunla ilgileniyoruz ve anlatsın diye bekliyoruz ancak gördüğüm kadarıyla cidden anlatım konusunda çok zorlanıyor. Fazla zorlamasınlar diye Yohei’ye hadi gel bi çıkıp dolaşalım diyorum hava alırız diyorum. Baya darlanmış ki hemen kabul ediyor. Biraz aile hayatı, müzik aşkı vs den bahsederken sanırım kendisinin biraz otistik olduğunun farkına varmam uzun sürmüyor. Bizim Fazıl Say gibi o da çok uç noktalarda bir piyano yeteneğine sahip. Yolda yürürken bile konuşmadığımız zamanlarda eli havada sürekli piyano çalıyor gibi, kafasının içinden geçen müziği duyabilseydim keşke. Biraz biraz açılmaya başlıyor ve Japonya seyahatimde mutlaka kendi şehri olan Nagoya’ya gelmemi istiyor. Ailesiyle kaldığı için beni misafir edemeyeceğini ancak bütün gün beraber gezip bana şehri gösterebileceğini söylüyor. Düşüncesi bile fazlasıyla yeterli, sözüm söz diyorum! :)

Burada yağmur almış başını gidiyor, sabah güneş bir kaç saat kendini gösterdikten sonra yerini bulutlara ve öğleden sonrasında şiddetli yağmura bırakıyor. Neyse ki pek pluviophil (yağmuru seven, yağmurlu havalarda mutlu olan) bir insanım. Yohei öyle olmadığından başka gönüllü işlere başvuruyor ve cevap bekliyor. Özellikle haber beklediği bir çiftlikten cevap gelmeyince çareyi istemeyerek de olsa ülkesine geri dönmekte buluyor. Japonya’ya biletini alıyor ve zaten mutsuz görünen yüzü iyice düşüyor. Başvurduğu çiftlik bir Hare Krishna topluluğuna ait, yani Hint kökenliler. Tam Yohei’nin gideceği gün çiftlik sahibi Bella’nın evini ziyarete geliyor. Daha önceden adresi almış ve Yohei’yi almaya geleceğini söylemiş ancak 3 saat kadar geciktiğinden Yohei artık gelmez diyerekten biletini almış. Biraz muhabbet, konuşma derken Yohei bileti yakıp onlarla beraber çiftliğe gitmeye karar veriyor. Evdeki herkes bu karara baya sevindi çünkü hepimiz Yohei’nin attığı bu adımdan bildiğin gurur duyduk. Bu tarz bir kalıp içine girmiş birinin bunun dışına çıkmak için kendini zorlaması gerçekten kolay bir şey değil. Özellikle Japon kültürü gibi yıkılmaz tabulara ve kurallara sahip bir hayat içinde yaşamışsanız.

IMG_3754

Yohei hemen çantasını hazırlamaya gidiyor ve ben de o sırada çiftlik sahibiyle biraz muhabbet ediyorum. Gerçekten çok cana yakın ve samimi geliyor, çiftlikteki işleri anlatıyor, inekleri ve filleri anlatıyor. Anlattıkça içim gidiyor ve en sonunda “abi var mı banada yer ya, ben de mi gelsem?” diyorum. Çiftlik şu an için dolu ancak ayın sonuna doğru gelebilirsin diyor. Keyifle kabul ediyorum! Çiftliğe birden bire gitmek isteme sebebim gerçekten sadece bu adamın samimi ve sıcak tavrı oldu. Sanırım benim yol boyunca aradığım şey hep bu oluyor. Yerden bağımsız olarak ne zaman böyle bir ortamı bulsam keyfim yerinde ve mutlu olmayı başarıyorum. Bir de Bella’nın bizi götürdüğü Hint restoranında yediğim hint kahvaltısının da etkisi olabilir. O kadar özlemişim ki Hint mutfağını! Buralarda çoğu yerde Hint restoranı bulmak mümkün ancak gerçekten Hindistan’da aldığım o lezzeti aylar sonra ilk defa burada tekrar alınca resmen ayrı bir hoşuma gitti.

IMG_3747

Ev artık yavaş yavaş boşalmaya başlıyor. Önce Alman çift ayrıldı, sonra Yohei ve en son olarak da yaşlı Hollanda’lı çift. İşin ilginç tarafı Hollanda’lı çiftin evden gitmesiyle Bella’nın yüzünde güller açması. Meğersem zorla dayanıyormuş, baya bi darlamışlar. Ben çok bir şey farketmemiştim ancak oturup konuşunca hak verdim. Yaşlı olmalarını bahane etmeyecem, daha önce de yaşlı gezginlerle tanışmıştım ancak bunlar biraz fazla kıçı rahata alışık tiplerdi. Sürekli genel bir memnuniyetsizlik, sürekli bir kıyaslama ve dolayısıyla Bella’nın pek hoşuna gitmedi bu durum. Onları gönderdikten sonra resmen Bella kendine geliyor, arkadaşlarıyla tanıştırıyor, dışarı çıkıyoruz dolaşıyoruz. Anlamam gerekirdi aslında çünkü Akşam 7 gibi Bella eve geliyor ve 8 gibi iyi geceler diyip odasına çekiliyordu. Ancak o kadar güler yüzlü dayanıyordu ki duruma farketmek baya zor. Ben de yoruluyor çok heralde diye hiç yadırgamamıştım durumu. Onlar da gidince artık evde tekim, zaten son 2 gün kalmış gitmeme biraz kafa dinlerim diyorum. İlk gün cidden öyle oluyor, sabah kalkıp meyveli yoğurdumu yiyip biraz dolaşıyorum, yağmur yağmaya başlamadan eve gelip film izliyorum. Kısacası keyfim gıcır, rehabilitasyon gibi resmen.

Ve telefon geliyor… “Akşama Tayland’dan misafirlerimiz var, biraz fazla sayıda olabilirler hazır ol” diyor bella. Evin durumuna bakıyorum, max alabileceği insan sayısı 7-8. Akşam tam 13 kişi geliyor! Tayland-Malezya sınırındaki bir köyde İngilizce konuşma/pratik grubu bunlar. Yaş ortalaması tam cümbüş! 16-65 arası. Neyse ki çok enerjik ve eğlenceli tipler. Yarı Tay yarı Çin kökenliler ve grubun Çin’li nenesi elime poşetle noodle tutuşturuyor al yersin diye :).

IMG_3834

IMG_3833

Akşam yemeğe çıkıyoruz ve sonunda Ipoh’da pek görülecek bir şey yok lafımı muhteşem yemeklerle beraber yiyorum. Ipoh’un en büyük olayı meğersem yemekmiş. Kuala Lumpur’dan sırf yemek yemek için buraya gelenleri görüyoruz, biraz konuşuyorum ve cidden sabah burada kahvaltı yapmak için 6’da yola çıkıp gelenler var (trenle 2 saat sürüyor). Muhteşem lezzetli yemekleri yedikten sonra içinde nispeten pahalı yemekler olan Kedi Balığı, Kurbağa Bacağı gibi seçeneklerin de dahil olduğu hesap sadece 160 lira geliyor. Saçma sapan bir şekilde ucuz! Löplöpçüler buraya gelmiş midir acaba diye merak etmiyor değilim :)

Kurbağa Bacağı

Kurbağa Bacağı

Ördek

Ördek

Mantarlı Tofu

Mantarlı Tofu

Yumurtalı birşey

Yumurtalı birşey

Fransız Fasulyesi

Fransız Fasulyesi

 

 

 

 

 

IMG_3849

Kedi Balığı

İçinde Yumurta Sarısı olan kek

Yumurtalı Kek

Tatlılar

Tatlılar

Tatlı Patates ve Fasulye

Tatlı Patates ve Fasulye

Bir takım şeyler :)

Bir takım şeyler :)

 

 

 

 

 

 

 

 

Ve son dakika golüyle Ipoh’dan baya bir keyifli ayrılıyorum. Bella’yı ve arkadaşlarını gerçekten çok özleyecem. Seneye Avrupa’da görüşmek üzere sözleşiyoruz ve ayrılıyoruz. Trene 3’de binmeyi planlıyordum ancak saat 5’e bilet bulabiliyorum ancak. Çiftçiyle konuşuyorum ve beni Kuala Sentral’dan akşam 22:30 gibi alacaklarını söylüyor. Bana da bu satırları yazmak için vakit kalıyor.

Lanchang köyünde görüşmek üzere!

 

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.